İlk çağdan bu yana insanlığın hayatında duvarlar vardır. Medeniyetin ilk haritası, sanatın ilk yaprakları duvarlara karalanmıştır. İlk aşk ilk defa duvara kazınmıştır. Bu his beni bomboş büyük duvarlar gördüğümde dürtükler, kafamdan da olsa üzerine birkaç sözcük yazarım. Çünkü gerçekte yeryüzü kendi başına bir tuvaldir.
İşte Toronto’da, benim bu düşündüğüm hayata geçmiş. Burada, kendi başına duran, çıplak kalmış bir duvar neredeyse yok. Şehrin bir ucunda olun ya da şehrin göbeğinde olun, hiç fark etmez. Alıp evinize götürmeyi isteyeceğiniz türden başarılı çalışmalar görüyorum. Bazen bir duvarın önünde duruyor, şöyle bir dakika kalıp inceliyorum.
Her biri kendi başına büyük bir çalışma olduğu için hangisini ne zaman oldu da yaptılar düşünüyorum. Kiminin köşesinde yapıldığı tarih yazıyor. Kimi üç senelik dört senelik ama tarihini görmesem geçen ay falan yapıldığını düşünürüm. Her biri başarılı oldukları kadar temiz duruyor, korunuyor, saygı duyuluyor.
Bu şehirde her yapılan şeyin kıymetli bir taş gibi saklanıyor olması beni çok özendiriyor. Sık sık bu konuda kendi ülkemi eleştiriyorum. Biz niçin insanımızı ve yaptıklarını başımızın üzerinde taşımıyoruz, bir türlü anlayamıyorum. Bizi birbirimizle dövüştüren nedir, aklım basmıyor.
Fotoğraflarını çektiğimiz bu duvarları, inanın özenle seçerek tercih etmedik. Hatta kimi, aynı sokakta yer alıyor. Her biri o kadar başarılı ki arayıp bulduğumuzu düşünebilirsiniz diye söylüyorum.
Galiba, bu graffiti yazısını tekrarlayacağım, çünkü size bu şehrin bütün duvarların göstermek istiyorum.
Duvarları kullanın, duvarlar bize doğruyu söyler.
0 comments on “Toronto’nun Bütün Duvarları Konuşuyor”